Keşke her şey Kabak tadı verse...

 Her şey bir gece acaba yapsak mı diyerek planlandı. Daha önce hiç gitmediğimi de belirtmek isterim çünkü bu yazımda bolca heyecana dayalı abartmalar yapabilirim. Neyse Sultan Camp diye bir kamp alanından yerimizi ayarladık. Bayram öncesi olduğu için yerleri vardı fakat bayram arifesinden itibaren oldukça dolulardı, yani gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim. İzmir'den sabah 4 gibi yola çıktık ve saat 11 gibi Fethiye'ye vardık. Tabi molalar gidiş süremizi biraz uzatmış oldu. Bir kaç alışverişi de tamamladıktan sonra Kabak koyuna giden inanılmaz korkunç dağ yolunu arabayla tırmandık. Doğanın muhteşem güzelliğine, dağlara, ağaçlara, kelebekler vadisine, kabak koyuna yukarıdan bakarak doğadan olabildiğince uzak kalmış biri olarak ağladım. Bu kadar güzellik varken neden bunu mahvettiğimizi düşündüm. Tabi bu kısım benim aşırı derecede duygusal olmamdan kaynaklanıyor.



 Arabayı çıktığınız yolun üzerinde bir yere park etmeniz gerekiyordu, çünkü koya arabayla inemiyorsunuz. Tüm eşyalarımızı sırtlandık ve zorlu dağ inişini terler içinde yapmaya koyulduk. Sizi aşağıya indiren servisler de bulunmakta fakat böylesi inanın baya eğlenceliydi. 20-25 dakika gibi bir sürede kamp alanına ulaşmıştık. Size bir kaç tavsiye vermek istiyorum. Çok terleyeceğiniz için yanınıza bolca pamuklu tişört ve şortlar getirmeyi unutmayın -ben kot şortla iniş yaptım ve pek iyi olmadı- mutlaka şapkanız olsun, ayakkabı olarak zor koşullara karşı sizi rahat ettirecek bir spor ayakkabı tercih etmeyi unutmayın. Kamp alanına girip yerleşmemiz çok uzun sürmedi, kendi çadırınızı da getirebiliyosunuz ama yok diyorsanız burada kampın kendi çadırları mevcuttu ve tabi bungalovlar da. Sultan Camp hakkında bilgi almak isteyen olursa diye link bırakıyorum.


 Denize inerken pek çok kamp alanının içinden geçen patika yolları kullanıyorsunuz. Yollar kampa yukarıdan iniş kadar zorlu değil fakat pek de kısa sayılmıyor. Denizini pek sevdim diyemem. Dalgalı ve taşlı, bunlar dışında ise inanılmaz bir rengi ve muhteşem bir dağ görüntüsü büyülüyor insanı. Beni en çok mutlu eden kısım ise koyun bakir olmasıydı. Tabi biraz bozulmaya yüz tutmuş da diyebiliriz fakat etrafınızda canınızı sıkacak kimse olmuyor. Sahil boyunca şemsiyeler var biz de birinin altına kurulduk tabi, isteyen kendi şemsiyesini de getirmişti. Ücretli olduğuna dair bir bilgim yok.


 Hayatta en çok sevdiğim şeylerden bir yemektir ve Sultan Camp beni doyurmayı muhteşem yemekleriyle başarmış oldu. Çorbadan pudinge kadar el emeği olan bir menü sundular bize. Tek sıkıntısı yemeğin yanında içecek verilmemesiydi o kadarı da olsun artık diyebiliriz tabi. Kamp alanının en verimli kullandığımız kısmı terası oldu. Yıldızları hiç bu kadar detaylı inceleme şansım olmamıştı diyebilirim. Minderlerin üzerinde uzanıp yıldızların kayışını izleyip, hepsini teker teker inceledik. Yatma vakti geldi ve çadırımıza döndük. Çadırın içine mat serdiğimiz için yumuşak ve rahat bir yatak haline geldi. Kendi çadırınızla gidiyorsanız mutlaka almanızı tavsiye ederim. Tabi bir de rüzgarın estiği yöne doğru çadırınızın kapı kısmını koyarsanız daha az sıcak basacağına eminim.


 Gelelim benim için en güzel ve macera dolu olan kısma. Koyun iç kısımlarında bir şelale bulunmakta. Bu doğal su kaynağı sayesinde koydaki herkese su taşınıyor. O kadar temiz ve güzel bir su ki, mutlaka denemenizi isterim. Şelaleye giderken yanınıza boş su şişesi götürün mutlaka. Tırmanışa başlamadan önce önünüze iki adet seçenek sunuluyor. Bir levhada; 1. yol 75 dk. ve kolay taşların üzerindeki kırmızı ve beyaz çizgileri takip etmenizi, 2. yol ise 45 dk. zorlu ve de tırmanışlı bir yol olduğunu söylüyor, aynı zamanda tehlikeli. Kendine güvenenlere bir şey diyemem fakat ilk kez gidiyorsanız birinci yol kesinlikle güvenli ve eğlenceli. Bol suya ihtiyacınız oluyor. Uzun ve meşakkatli bu yolculuğun ardından karşınıza bir tabela daha çıkıyor; soldan devam ederseniz şelaleye, ilerlerseniz de diğer yerleşim yerlerine götürüyor. Şelaleye inerken çok dikkatli olmak gerekiyor. Sonunda oraya indiğinizde ve karşınıza mükemmel doğallıkta bir havuz ve ortam çıkınca her şeye değdiğini anlayacağınıza eminim. Biz indiğimizde pek çok insan vardı fakat herkes kendi halinden takılıyor, müzik dinliyor ve havuza girip eğleniyordu. Su baya soğuk olduğu için belime kadar anca girebildim. Taşların üzerinde oturup, ayaklarınızı suya daldırıp bira içmek kadar keyifli bir şey yoktu bunca emeğin ardından.





Yorumlar

Popüler Yayınlar